S U C A K - S U C A K L I
... SUCAKLI SOY KÜTÜĞÜ VE SUCAK CEMAATİ ....

SUCAKLI TARİHÇESİ

  

 

        SUCAK VE MUSAFERİZE GÖÇ

       Sucak köyü, Giresun / Şebinkarahisar'ın Güney Batısında 14 Km. mesafededir.  Baltaşı köyü muhtarlığına bağlı mahallesidir. Duman köyünün doğusunda, Duman tepenin arka tarafındadır. 

      Musferiz öyünden (Osman’ın) Ahmet Sucaklı ve oğlu Hacı Mehmet Sucaklı, (Molla Ahmet’in oğlu) Hasan Sucaklı, (İsmail Hocanın yeğeni) Mustafa Şahin, Suşehri’nden de (Bilal’ın) Mustafa Sucaklı’yı alarak Şebinkarahisar’a gitmişler. Sucak Köyünde ve Yaycı köyünde bilen yaşlılarla konuşmuşlar, soy geçmişimizle ilgili bilinenleri, eski yaşayan soy büyüklerinin isimlerini konuşmuşlar.

       Ben babamla beraber 1994 yılı yazında soy ağacımızı oluştururken, bu gezilerindeki anılarını da anlattı. Sucak köyüne gelişleri, Sucak’tan Musaferiz’e (Sarıharman) gelişlerini isimleri de söyleyerek anlattı. Bende anlatılanları yazdım, soy ağacımızı oluşturmaya çalıştım. Daha sonraları soy tarihini çıkarmak ve yazmak için araştırmalara başladım. Sucak cemaatinin veya boyunun nereden gelmiş olacağı konusunu araştırdım. Bu notları yazarken de araştırmalarımla bir yön tutturdum ama, henüz tamamlanmış sayılmaz. Araştırmaya devam ediyorum. Özellikle Sucaklı soyundan olan ve ilgilenen tarihçiler de konuyu araştırmaları ile geliştirebilirler.

      Şebinkarahisar Sucak ziyaretini yapanlardan hayatta olan Hacı Mehmet Sucaklı ile de 2017 yılında konuşarak, bilinenleri harmanlamak istedim.  Beni evinde misafir etti ve tahmin ettiğimden de fazla hatırladıkları kadarıyla anlattı.

      - Ben, (babam) Ahmet ve (Molla Ahmet’in oğlu) Hasan, (İsmail Hocanın yeğeni) Mustafa Şahin, Suşehri’nden de (Bilal’in) Mustafa’yı alarak Şebinkarahisar istikametinde yola çıktık. Sucak köyüne yaklaşınca, Sucak’tan önce Yaycı’ya gitmeye karar verdik. Yaycı’ya vardığımızda alçak taş duvarlar ve toprak şevlerle sınırlı dar bir yola girdik. Bir köylüye, Ekrem amcayı sorduk. “Ekrem amcanın evi yukarıda, ama şu gelen kırmızı minibüste de olabilir “ dedi. Minibüsü durdurduğumuzda bir kişi indi. Babama çok benzettim ve tanımadığım halde “işte bu Ekrem amca” dedim. Hemen doğruladılar, gerçekten de oymuş. Ekrem amca Şebinkarahisar’a gitmekten vazgeçti ve bizi aldı evine götürdü. Ekrem amcanın kardeşi de Recep amcaydı. Soyadları da Demiralp. Bizi misafir ettiler.

      Ekrem amcanın evinde, vitrinin camında bir resim gördüm. İzin isteyerek baktım, aynen Bilal’in Ahmet amcaya benziyordu. Kaş yapısı ile de bana benziyordu. Ekrem amca “benim babam” dedi. Ekrem amcanın hanımı Hanife teyze de Veli’nin Mehmet’in Emine’ye benziyordu. Yani Bilal’in oğlu topal Ahmet amcanın hanımı Emine. Ekrem amcanın evi köyün en yukarı tarafında. Kendisinin rahatsızlıkları vardı. “Başka kim var” dediğimizde, “biraz aşağıda Cemal var, rahatsız, yürüyemiyor” dediler.

     Cemal amcanın yanına gittik. Yanında bir kişi daha vardı, ama kardeşi mi, amcası mı hatırlamıyorum. Ankara’da E. Korg. Kardeşi varmış. Balkonundan Şebinkarahisar’ın bağları, bahçeleri görünüyordu. Eskilerden anlatmaya başladı. Bizim Ömer dedemiz Çakıl (1643-43 harita ve kayıtlarında yoktur) köyünde ikamet ediyormuş. Oraya da Kafkaslardan kıl çadırlarla, oba halinde gelip yerleşmişler. Ömer’in Mehmet adında oğlu varmış.

      O zamanki adını henüz öğrenemediğimiz şimdiki Sucak (1642-43 harita ve kayıtlarında yoktur) köyünün bulunduğu yerdeki, kendi çiftliğinde yaşayan Boşnak asıllı bir kadın varmış. Bu kadın Şebinkarahisar’daki derebeyine şikayette bulunmuş. “Benim kocam 20 sene oldu, ( askere) gitti gelmedi. Ben yalnız kaldım, benimle hiç ilgilenmediniz.” demiş. Derebeyi de Ömer dedeye konuyu anlattıktan sonra, Oğlu Mehmet’i o kadına göndermesini söylemiş. “Kadın ona “kal” derse kalsın, bir şey söylemezse geriye gelsin” demiş. Mehmet Boşnak kadının yanına gitmiş ve kadın da beğenmiş ki, yardımcı olmak üzere orada kalıyor. Kadının 20 yaşlarında genç bir kızı varmış. Mehmet ile bu kızını evlendiriyor. Mehmet’in bu evlilikten çocuğu olmuyor. Mehmet bu konuyu eşi ile konuşmuş ve eşinin rızası ile Duman köyünden yaşlı bir kadınla ikinci evliliğini yapmış. Bu kadının da yaşlı olmasına rağmen, evliliklerinden  bir çocuğu olmuş. Adını Mehmet koymuşlar ve “bir oğul, bin oğuldur” diyerek sevmişler. Mehmet oğlu Mehmet de evleniyor ve dört çocuğu oluyor. Adları; Mustafa, Mehmet, Hüseyin ve adını bilmediğimiz bir kız. Bu dönemde bu yerleşim yerinin adının da Sucak olarak söylenmeye başladığı tahmin edilmektedir.

      Sucak köyünde salgın sıtma hastalığı başlamış. Bu hastalık bahanesiyle köyü terk etmek isteyen Mustafa Yaycı köyüne gitmiş, Mehmet Sucak’ta kalmış, Hüseyin de kız kardeşini alarak Koyulhisar’ın Cörgü (Yemişli) köyüne gitmiş.

      Hüseyin Yemişli’de bir Ermeni asıllı ailenin evinde hizmetçi olarak çalışmaya karar vermiş ve işe başlamış. Hizmeti süresince doğruluk ve çalışkanlığı ile Ermeni ailenin beğenisini kazanmış. Bu zaman içerisinde kız kardeşini de Eksala (Çukuroba) köyünden birisi ile evlendirmiş.

       Zamanın şartlarına göre köy evleri odalar şeklinde değilmiş. Kapılı veya kapısız, bir veya iki bölmeli evlermiş. Ailelerin imkânları ve zamanın şartlarına göre aydınlatmaları, çıra veya kandillerle oluyormuş. Bu şartlarda aile bireyleri de zorunlu olarak aynı odalarda kalıyorlarmış. Bir gece ailenin genç kızı, uyku arasındaki bir zamanda tuvalet ihtiyacını giderdikten sonra, döndüğünde odanın karanlık olması ve bir de uykulu haliyle, muhtemelen yanlışlıkla Sucak’lı Hüseyin’in yatağına yatmış. Hüseyin uykuda iken görmemiş ve anlamamış. Sucak’lı Hüseyin sabah uyandığında, ailenin genç kızının yatağında olduğunu görünce şaşırmış, telaşlanmış ve hiddetle kalkmış. Ailenin kızını Hüseyin ile evlendirmesi fikri doğrultusunda,  bu olayı bilerek ve kasıtlı olarak yaratmaya çalıştıklarını zannederek kızmış, aile ile şiddetli tartışmalar yaşamış.  Genç kız, “gece ihtiyacımı görmek için kalkmıştım, gece karanlığında ve uykulu halimde yönümü şaşırarak yanlışlıkla Hüseyin’in yatağına yatmışım” diyerek kendini savunmuş. Aile büyükleri de genç kızın iddialarına destek vererek yanlışlık olmuş olabileceğini anlatmaya çalışmışlar. Sucak’lı Hüseyin bu iddialara inanmayarak, yanlışlıkla değil bilerek yatağına yattığını, bunun da ahlak değerleri ile bağdaşmadığını ileri sürerek, hizmetçilik işinden çıkmış ve ailenin yanından ayrılarak Yemişli köyünü terk etmiş.

      Yemişli köyünü terk eden Sucak’lı Hüseyin Ağılyazı, Cifenis (Dilekli) yolunu takiben Sarıharman (Musaferiz) köyüne gelmiş ve burada konaklamış. Musaferiz köyü 5-6 hanelik bir köymüş Köylüler, cami yanında olan köy odasında misafir etmişler ve bir süre burada kalmış. Musaferiz’de misafir durumunda iken Yemişli’deki hizmetçilik yaptığı patronu Musaferiz’e gelerek geriye dönmesini ısrarla istemiş, fakat ikna edememiş. Ermeni asıllı ailenin, Zara ilçesinde bir çiftliği varmış.  Sucak’lı Hüseyin’e “seni Yemişli’ye götürmeyeyim, Zara’da ki çiftliği sana teslim edeyim, orada çiftliğe sahip ol, istediğin gibi yaşa” demişse de yine ikna edememiş. Bu görüşmelerde Musaferiz’li köylüler de Sucak’lı Hüseyin’in genç ve iyi huylu birisi olduğunu anlamışlar, Hüseyin’e taraf olmuşlar, Musaferiz’de kalmasını desteklemişler, köyde kalması doğrultusunda yardımcı olmuşlar. Yemişli’li Ermeni patron umudunu keserek, üzgün bir şekilde köyüne dönmüş.
(Mehmet SUCAKLI)

      Sucak’lı Hüseyin de Musaferiz’de çobanlık yapmış, arazi vermişler, bir öküz ve bir eşekle çiftçiliğe başlamış. Hüseyin Köyden Name’nin kızı ile evlenmiş, bir çocukları olmuş, adını da Veli koymuşlar.
(E.Alb. Mehmet SUCAKLI)

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol